Thursday, January 28, 2010

Yeteksizsiniz Türkiye!




YETENEKLİ OLDUĞUNUZU NASIL ANLARSINIZ? 

Üç  ila beş arkadaş İkea evimizin herşeyine gidin, ordan herhangi bir çekmeceli ürün veyahut tv sehpası veya kütüphane edinin. Eve dönün ve kitapçıkta gösterilen şekilde aldığınız ürünü yapmaya çalışın. Bir kere bile isyan etmeyip, küfretmeksizin en kısa sürede bitiren arkadaşta cidden gelecek vaadeden bi yetenek vardır. Arkadaşım hem o kadar yolu git, hem o kadar parayı bayıl, sonra bide gel saatlerce uğraş babam uğraş. Eee ne anladım ben İsveç malından? Alırım 2 sunta 2 tahta hem kendim halis muhlis türk malı sehpalar, dolaplar yaparım, hem yoldan, zamandan kazanırım, hemde param cebimde kalır.

Bir yetenek avıdır gidiyo. Vatandaş sürekli bir performans ve hobi sergileme modunda. Ama gerçekten Yeteneksizsiniz Türkiye programı kadar Türkiye'nin sosyo-freak istatistik verilerini iyi veren bi program daha olamaz. Huzurlarınızda bu vesileyle Acunu tebrik etmek istiyorum. Herkes iyice yavaştan sıyırmaya başladı. Gider borusu çalarak müzik yapmaya çalışanlar, elini bir saat boyunca acıp kapatma yeteneğini halka arzedenler, yarebbim o rapçilere inanamıyorum zaten; garibim eascoastla westcoast bu kadar MC yi ömrü hayatında bir arada görmemiştir. Şarkıcı olmak isteyen ev kızları; bu kadar güzel sesli insan hadım edilen afrika kabilelerinden bile çıkmaz. Özellikle geçen haftaki bölümde bitane jimnastikçi abi vardı ki elastikiyet olarak yetenekli mi bilemicem ama üç denemenin üçünde de kameraya kafa atabilmek gerçekten çok büyük bi yetenek. 

Kapitülasyonlar altında aç susuz inim inim inlesek bile  kendine bu kadar güveni  ve kendini bu kadar gösterme rahatsızlığı olan bir vatandaş topluluğu ne medeniyetin beşiği bir Avrupa ülkesinde, ne kapilazmin kapitali amerikada bir statede, ne de beden ve ruh arasında dengeyi 400 sene önce bulmuş bir asya ülkesinde yoktur.

Aslında bu birazda turkish traditional yetiştirme tarzından ileri gelmekte. Biraz eli yüzü düzgün çocuğunuz varsa büyüyünce kesin türkiye güzeli olacak, birle biri iki sene erken toplayan çocuğunuz varsa kesin Einstein olucak, iki üç takliti kıvırabiliyosa kesin oyuncu olucak, azcık zarif dansedebilen çocuğunuz varsa kesin balerin olucak (ki benim acı gerçekle yüzleşmem 7-8 yaşlarında tam da bu noktada oldu; sumocudan hallice vücut ağarlığımla ne akla hizmetse bale kursuna yazılıcam diye tuturmuştum adını asla unutmam Etiler'deydi galiba Oya Bale Kursu'na yazılmaya gitmiştim ve ömrümün ilk ve en büyük refuzesini oldum. ''Çocuğunuz biraz gürbüzcene sanırım bale dans tipi ona uygun değil'' hahahah zavallı annemde kontenjan dolmuş yavrucuğum bari biraz az yede seneye yazılırsın demişti hahahaha.  BİDE GÖSTER OĞLUM AMCANA KISMI VARDI Kİ, ACABA O GÖSTEREN KİDDOLAR ŞU AN PORNO FİLM YILDIZIMI OLDU EN ÇOKTA BUNU MERAK ETMEKTEYİM.

Neyse premature halimden çıkıp biraz daha ergen halime dönelim; Bi rarkadaşımla 6-7sene önce cebimizdeki üç kuruşla  Galatasaray'daki fotograf evine fotoğraf kursuna yazılmıştık. İkimizde de sıfır profesyonel makineler, kesinlikle SLR dijitalle uzaktan yakında alakası yok hatta bende bi canon vardı (ama yonjaya fotoğraf atmak icin alel acele alınan dijitallerden) neyse onun manuelinde diyafram enstantane ayarı yapıcam diye geberiyodum ama cokta güzel fotoğraflar çekmiştik. Ama alnımıza yapıştırıp gezmemiştik. Şu an algılayamıyorum japon turist gibi herkesin boynunda kafam kadar birer canon veya nikon herkes fotoğrafçı,  herkes herkes her yaptını illa facebookunda halka arz edicek hey allahım. Valla benim en beğendim fotorafçılardan biri Emre Ünal'dır. (link veremiyorum yine websitesi kayıplarda bulamadım) hatta ilk tanıştığımda kendisinin o olduğunu bilmiyodum, öğrendiğim an çığlığı basmamla kızarması bi oldu, kızın ne yaptığı ortada ölüp gebermiyo ben buyum ben bunu yaptım demek için.

Bir ara herkes en sevdiğim film clocwork orange, requiem for a dream veya trainspotting diye dövme yaptırıyodu allahıma bin şükürki o furya geçti. Banane aradaşım senin ne sevdiğinden sorduk mu annamıyorum ki! Seneleeeeeer önce sonradan olma alternatif, ciks devşirmesi  bir  erkek arkadaşım vardı, allahım o tertemiz ipeksi saçlar, o byblos makosenler, o serdar ortaç şarkıları gitti, yerine (ki aslında olumlu bi değişim bence) radiohead fanı, nebağğğti yağla özenle şekillendrilmiş saçlı janki look zevzek geldi. 

Sürekli ''sen bunu seretmemişsindir sen bunu dinlemezsin sen bunu hayatta bilmezsin'' koçum senin yirmi bir yirmi iki yaşında keşfettiğin 2. ve 7. sanatı biz pusetteyken sindirdik. Millet Famecity'e oyun oynamaya giderken çok iyi hatırlıyorum birgün bile sekmeden ilk seastan son seansa kadar babamla İstanbul Film Festivali'ne giderdik. Ara yok bişey yok kah uyuyorum kah çişim geliyo, göt kadar boyum var o zamanlar ( şu an kesinlikle selvi) film çekçe, altyazı ingilizce, öndeki bantı okuyabilirsen nihayet türkçe. Neler çektim entelektüel olucam diye...

Neyse anılarımdan sizene. Bende mi kendini etiketleyip, pazarlayıp, halka arz etme hastalığına tutuldum acaba? 

Designerım modacıyım bölümü zaten içler acısı. Her 3 kişiden 4'ü designerım modacıyım. Rezalet dikiş, boktan tasarım ama ben yaptım oldu. Daha geçen gün 25 milyonuncu yan sanayisini gördüm; oturup bütüngün evde Murakami' nin 5 sene önce yaptığı bez bebeklerden dikip dikip satmaya çalışmıyolarmı kurşuna dizesim geliyo cidden.

Aslında insanın kendiyle ilgili yeni birşeyler keşfetmesi gayet başarılı bir hareket buraya kadar problem yok ama sıkıntı bunu illaki etiketlemek ve etrafındaki herkese göstermek aşamasında hortlamakta. Tamam bende günde 400 kez facebooka 600 kez twittera bakıyorum ama illa aman şunu yaptım aman bunu yaptım aman böyle yaptım demek ihtiyacı hissetmiyorum. 

Ayrıca insanların seni nasıl gördüğü değil senin kendini nasıl gördüğün önemli geri kalanı teferruat. İsteyen istediğini söylesin kesinlikle cesur ve MÜTEVAĞZIIĞ olunca zaten doğal olarak itici olmaktan çıktığınız için, asıl istenen beğenilmek ve farkedilmek amacına kısa yoldan ulaşmış olursunuz.

(Mütevağzı: Ben zaten kendimi gayet iyi biliyorum, insanların benimle ilgili ne düşündüğünü s.kime bile takmıyorum demek.)

Gelelim bu yazıyı asıl yazma sebebime; en yakınımdan, en uzakta olana, tanıdığım tanımadığım, yeni tanıştığım herkes ohaa sen aslında böyleymişsin neden öyle görünmüyosun,aa bunudamı yapıyodun, aa neden bunu daa önce sölememiştin demesinden sıkıldım.  Ben, şahsen, bizzat kendim , biraz kinder süprüz yumurta tarzı, (BİRAZ BİRAZCIK ÇOK ÇOK AZ) kapalı kutu insanları seviyorum ki kendimde bu çeneye rağmen öyleyimdir.  Şöyleki; bir insan hakkında herseyi bilirsen, sürekli onu yaptım bunu yaptım diye başının etini yerse hiçbi özelliği kalmamakla beraber bide kendini sandığı insan olmadığı ortaya çıkarsa o zaman cidden kı..la gülerim. Böylede felsefik bir cümleyle bitiriyorum. 

Ancak şuda bi gerçek; Çok yetenekliyim, çok kültürlüyüm, acayip komiğim, herşeyi biliyorum, oha ne kadar entellektüelim, politikayı benden sorun, aslında designerım ama free-lance fotoğrafçılıkta yapıyorum, zaman zaman webdesign da yaptığım olmuyo değil, sesim çok güzeldir bülbül gibi şakırım, acayip güzel bateri çalar, süper tango yaparım, her türlü sergi, konser ve artistik oluşuma ekseriyetle attendingim.