Thursday, April 15, 2010

Da Kuuulest Guy


Luke Wright tarafından kaleme alınmış bir eser kendisi bu seneki Glastonbury'de de performans sergileyecekmiş. Ayrıca, İsmail YK yurstseven kardeşin çok daha önceden Facebooka güzelleme yapmış olması, bir Türk genci olarak beni çok gururlandırdı. Bu şiir, şarkının biraz replikası olmuş, şarkının sözleriyle şiir arasında inceden bi esinlenme sezdim.( özellikle lokomotif gülşen, çıtıpıtı birsen bölümü bire bire copy paste) Gerçekten son zamanlarda zeynep tosun designs ve cihanbey boutique'den sonra en beğendiğim iş ( Bütün kuul heriflere armağanım olsun, bayılıyorum köpek eden erkeğe)


My Own Worst Enemy

I’m single because I’m my own worst enemy
You know my type, you’ve met men like me
I date like a tourist, I like to see the sights
Maybe take a few pictures then leave at first light
I’ll pay for the initial meal and that’s your lot
I‘ll screen all your phone calls and then sulk when they stop
I’ll search FACEBOOK for girls I’ve meet once at functions
Typing “Steph” “blonde hair” “purple dress” “Clapham Junction”

I’ve been on blind dates, speed dates and naked discos
80’s style wife-swaps with birds wearing viscose
Had fumbles on bog seats, made love under heaters
Inside parked cars while we wracked up the meter.
You see initially I get the ticks
But going out with me is like the Olympics
All the pomp, ticker tape and fuss is fleeting
then it’s over in three weeks with charges of cheating

I’m single because I’m my own worst enemy
I’ve had it all: girls saying “woah there speedy”
Or “are you pulling that face cos you think I’m ugly
Or “I really like you Tom.” Yeah, my name’s Andy
I’m the guy that girls don’t introduce to their friends
Who meets a hippy bird at a festival and pretends
That he’s a vegetarian just to get a shag
Then writes the whole thing down and sends it to a lads mag

I knew this bloke, right, he used to corpse after sex
Lie there petrified about the bit that comes next
To stop her cuddles, he’d fake cramp, jump out of bed
Screaming, rubbing his thighs and hopping on one leg
I know how he feels, see men like me are like cars
If a girl get too close they set off our alarms
The bag-carrying boyf– one cliché I’ll never be
I’m single because I’m my own worst enemy

Monday, April 12, 2010

aman ne biliyim ben



Dün Mine Vaganti'yi izledim, bayıldım. İnsan galiba bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak sorunsalını ana rahmine düştüğünden itibaren, diğer genetik talimatlarıyla beraber DNAsında taşıyor. Bu sorunsal önyargı ve anlamak (aslında empati demem lazım ama o lafa oldum olası kılım, sanki başında veya sonunda harf eksiği var.) iplikçiği şeklinde tezahür eder ve bu iki iplikçik birbiriyle sürekli bir didişme halinde giderler. 

Ben bu genlerin aslında sığır milletimin alameti farikası olduğunu sanıyordum ama dün mine vaganti'yi izledikten sonra çok büyük g.. oldum. Gerçi çoğunluğu radikal katolik bir ülkede, sıkı sıkıya bağlı olunanın dışındakileri  kabulenememe pekte garip gelmedi ama bu kadarı çok acımasızca. Adam bütün film kendini yedi bitirdi; anayı boynuzlayan şovenist bir babaya, kontrol manyağı bir anneye, alkolik bir  halaya, kayınbiradere yollu bir babanneye gay olduğunu söyleyemedi gitti. Aslında ne kadar saçma si..n benin si..len benim sana noluyor? diyemiyor heralde insan, basireti bağlanıyor. Zaten bütün boklukta bundan çıkıyor.

Kız anası nasıl kızının bekaretinin ancak kocası tarafından bozulacağına inanıyorsa (bekaret bozmak: buyur burdan yak işte, bu erkek milleti doğuştan bişeyleri bozmaya, kırmaya, yıkmaya programlı, bi iştede yapıcı olun arkadaşım hep yık hep boz nereye kadar?) Erkek babası da oğlunun mütemadiyen karı bozan, mumuş kovalayan bir mutluluk çubuğu olduğu düşüncesiyle yaşıyor.

Filmdeki insan üstü varlık, yavrum tomasso, işin en zorlu aşaması olan; kendinle yüzleşmek, kendi doğru bildiğini, kendinle ilgili gerçekleri kabullenmek, başına gelen herşeyi, yaptığın her hareketi ota boka çiçeğe böceğe yormamak, aman eleştirilicem diye intihara sürüklenmemek kısmını halletmiş. Ben yaptım olduculuk veya herşeyi ben bilirim kafası baya leyyyym kaçıyo artık, soooooo 60's., masa başında onun bunun yediği bokları eleştirmek artık hiçte kuuuul değil, o çok rahat görünen bohoların kaçı acaba ilk verdiği  gün anasına gidip oh kurtuldum diyebilmiş? yada sevgilisini düdüklediği arkadaşına abi karıda çok or..uydu demek yerine, sarhoşken uçkurunu bile tutamayan 5 para etmez leşo herifin tekiyim diyebilmiş?

Aslında hayatımızdaki embesillere kendimiz veriyoruz bizi böyle acımasızca yargılama cüretini. Kendin yediğin boku kendine itiraf edemeyip binbir türlü sebep buluyorsun sonrada karşıdakilerin senin hakkında fikir sahibi olmasına tahammül edemiyorsun. Sen kendi fikrini savunamamış, kendinle hesaplaşamamış, yaptıklarını kendine kabul ettirememişsin, hala kafanda soru işaretleri dolanıyo, eee o zaman karşındakinden de seni sallayıpta seninle yada yaptıklarınla ilgili önce fikir sonrada bilgi sahibi olmasını bekleme.

Aksi zaten çok komik olmazmıydı? Sinema eleştirmenlerinin hepsinin en az iki kısa, üç adet uzun metraj, bir independent, birde horror (bir tanede porno olmazsa gönül koyarım) film çekmiş olmaları, müzik eleştirmenlerinin yüzde yetmişinin soprano geri kalan yüzde otuzunununda devlet senfoni orkestrasından olmaları, sanat eleştirmenlerinin hayatları boyunca en az 4 bienalde performans sergilemiş olmaları, politika eleştirmenlerinin de en az 5 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış olması (Aslında fenada olmazdı, altına s.ç.p on gün aynı entariyle gezen, leşş gibi hacı yağı kokan, 8 karılı 38 çocuklu araplarla bir tutulmaktan kurtulurduk belki)Tomassonun babasınında 4-5 herif götürmüş olması gerekirdi (ki reel hayatta filmdeki gay oyuncuların hepsi hetero, koyu hetero baba ise gaymiş; allahım sonunda bir beğendiğim gay çıkmadı başıma taş yağacak)

Başkaldırmak; ertafındaki herkesi gerizekalı yerine koyup herbokun en doğrusunu ben biliyorum demek derecesinde kendini hayvanlar gibi önemsemek değil; insanların ne düşüneceğini sorgulamadan korkmadan yaşamak.Serseri mayın babannenin tek lafı kaldı aklımda '' ANCAK MUTLU OLMAK İSTEYEN İNSANLAR KARŞI GELEBİLİYOR, GELİNMESİ GEREKENLERE'' Kendine karşı ne kadar şeffaf olursan o derece mutlu oluyorsun. Yoksa o kafa ne otla, ne bokla, ne kokla, nede alkolle birtürlü açılmaz, öyle bir umut beklersin belki düzelir diye.

Sonrasında en büyük resimde biraz İstanbul, biraz deniz, biraz müzik, biraz rose, bide benim gibi burnundan baktığında kıçını görebileceğin kadar şeffaf karı yeterde artar bile ( ezgi eren turizm reklam medya pazarlama gıda kimya danışmanlık alsat versat ltd şti GmbH Co. Inc. ) hihohohoho irençççç bi insanım bayılıyorum kendime:)